20 Temmuz 2013 Cumartesi

Bir Tarçınlı Kek Hikayesi

Melabaa :)

Geçenlerde çok sevdiğim bir arkadaşım bir gün sonra bana çaya geleceğini söyledi. Ben de onun en sevdiği şeyin tarçınlı kek olduğunu bildiğimden, bi kek çırpıp attım fırına. Halbuki h,ç umudum yoktu, evde de pek çok şey vardı. Nasreddin Hoca hesabı ya tutarsa diye salladım :)
Aceleyle yapılmış olmasından yoksa tamamen uydurmasyon oluşundan mı bilmem, o tarçınlı kek o haftanın konusu oldu. Ortak ne kadar tanıdığımız varsa bana tarif sorar oldu.
Ben de evde tekrar deneyerek not alıp yaptım. Aynı lezzeti elde edince de buraya da yazayım dedim.

Gerekli malzemeler :
3 yumurta
ortalama 1,5 su bardağı toz şeker
3 kaşık sıvı yağ
1 bardak (benim bardaklarım geniş) 250 ml'den az süt
2,5 su bardağı un (aslında aldığı kadar)
1 paket Dr Oetker vanilya
1 paket kabartma tozu (ben üstüne bir damla limon sıkarak ekledim)
3 tatlı kaşığı tarçın
3-4 ceviz (evde kalanlardı, ben de içine atıverdim:) )

Şeker ve yumurtaları iyice mikserle çırpın. Ardından yavaş yavaş diğer malzemeleri ekleyin. Ben unu eleyerek eklemeye gayret ediyorum. Kabartma tozunu da en son ilave edip üstüne bir damla limon sıkarak ekliyorum. Kek kalıbını güzelce yağlayın. 
Belki biliyorsunuzdur ama bilmeyenler için kek, kalıba yapışmasın diye kalıpta yağın üstüne biraz un serpmenizde fayda var :) 
Ortala 165 - 175 derece arasında kabarana dek pişirin. Belli bir süresi yok, malzemenin sıcaklığına, fırına ve kalıba göre pişme süresi farklılık gösterdiğinden en doğrusu gözetim altında pişirmek ama ortalama 35 - 45 dakika arasında pişiyor.

Fırından çıktıktan sonra kalıp soğuyunca keki kalıptan ayırıyoruz. Üstüne çok abartmamak kaydıyla pudra şekeri de serperseniz keyifli bir tat veriyor içindeki tarçınla beraber.

Dilerim beğenirsiniz. Biz çok sevdik. bir hafta boyunca 3 kere yaptık artık tarçınlı kekten sıkıldım :)

Sevgilerle :))

11 Temmuz 2013 Perşembe

Tatilden kısa kısa..


,
Balkonda kitap keyfi..


Kayaköy :)
  
Gulet Turu


12 Adalar Turu
   
















 

Biraz gözümüz gönlümüz açılsın, bakıp bakıp mutlu olalım... :)
Sevgiler, saygılar!

Görevimiz Diesel Reboot!

Diesel, yakın zamanda yeni bir kampanyaya, daha doğrusu bir projeye başladı. #dieselreboot projesi Diesel’in diğer işleri gibi oldukça yaratıcı ve cesur.



Projenin merkezinde tumblr var. dieselreboot.tumblr.com adresine girdiğinizde Diesel size moda ile ilgili çeşitli görevler veriyor. Bu sayede Diesel bir marka gibi değil özgürce konuşabildiğiniz bir platform gibi davranıyor ve insanların, özellikle Y kuşağının bu platformla kendini daha iyi ifade etmesini sağlıyor.




Mesela bu haftaki görev: "What makes an icon?" yani; “Bir ikonu ikon yapan nedir?” Siz soruya kendi tumblr’ınıza yüklediğiniz görsellerle cevap verebiliyor, farklı hashtag’lar kullanarak Twitter, Instagram ya da Vine üzerinden paylaşımda bulunabiliyorsunuz.

Paylaştığınız içerikler Diesel Reboot tumblr sayfasında yer alıyor. Böylece paylaşımınız milyonlara ulaşırken bakış açınız Diesel’in tumblr sayfasında boy göstermiş oluyor.



Proje, lansmanında “Hikayemi kendim yazarım.” “Yaratıcılık benim silahımdır.” gibi bizim Gezi Parkı olayları nedeniyle aslında çok da yabancı olmadığımız kavramları kullanması açısından oldukça ilginç.

Siteye bir göz atın derim. Projenin manifestosu ise burada: jeanslab.tumblr.com

Bir bumads advertorial içeriğidir.

Merhaba :)




Merhaba :))

Döneceğim, döndüm, dönüyorum derken dönemedim bir türlü. Hep yarım yamalak geldim buralara, biliyorum. Aslında hem özel hayatımda olanlar, iş, ev, taşınma, telaşlar, hem de ülkece  içinde bulunduğumuz durum beni blogdan oldukça uzaklaştırmak zorunda kaldı. 
Hem zamansızlıktan hem de içimden gelmediği için de yoktum. Dün Daphe ile twitterda sohbet ederken nasıl özlediğimi farkettim ve hemencik geleyim dedim.

Twitter ve Instagramdaki arkadaşlarım özel hayatımda neler olduğunu epeydir az çok biliyorlar. Bu nedenle de buraya detay vermek gereği duymuyorum. İfşa etmiyorum yani artık açık yerlerde özel hayatımı :)

Ülkece içinde bulunduğumuz durum da beni ziyadesiyle üzüyor ve sinirlendiriyor. Dolayısıyla o konularla ilgili de çok detaya girmek istemiyorum. Gaz yiyen insanları gördükçe, şiddete maruz kalan ve hiç bir suçu yokken olayların arasında kalanları, yitirilenleri, ölenleri okudukça, gördükçe içim yanıyor ama elimden hiçbir şey gelmiyor. Yine de desteğe devam.

Yaradanın adını her fırsatta ağzına alıp yaradılanı sevmeyen, ölümüne sebep olan, acıtan, kanatan, döven, öldüren, öldürten kimse insan olamaz! Ben de meydanlara inmek, destek olmak, gerekirse durmak gerekirse yürümek istedim ama hem izin vermediler hem de açıkçası yaşanan zulmü görünce korktum.. Korktuğumdan da utandım...

İşimle ilgili de pek çok değişiklik gerçekleşti. Yeni işime adapte olmaya çalışırken mobbinge maruz kaldım diyebilirim. Bilmediğim bir kültürde farklı görüş ve düşüncelerdeki insanlarla anlaşmaya, çalışmaya çalışmanın zorluğunu bizzat yaşadım. Saçma sapan kıskançlıklar, yapılan hataları başkalarının üstüne atmaya çalışmalar, kuyu kazmalar, peeeh... Ben böyle şeyi onca sene çalıştığımda görmedim. Çok şaşırdım..
En sonunda dayanamadım istifa ettim. Kabul edilmedi ama! Herkes bir yana patron izin vermedi, kabul etmedi istifamı. Ama benim yıprandığımı görünce de izin verdi sağ olsun bana. Şimdi iznin keyfini çıkarıyorum. Ben dönene kadar kim öle kim kalaaa. Dönünce okurum ben onların canlarına. Yani inşallah! :))

Yukarıdaki fotoğraf da Bodrum tatilimizden bir kare. 2 gün kaldık orada ama bünyemize hapsettiğimiz huzur yetti bize uzun süre :)
Oldum olası nedense Antalya ve civarlarını sevemedim, ısınamadım. Oralar bana hep rutubetli, gereksiz sıcak ve nemli geldi hep. Benim sınırım Fethiye'ye kadar. Ama en sevdiğim yer hem memleketim Marmaris, hem de Bodrum. Belki oralarla ilgili lüzumsuz anılar barındırmadığım, berrak bırakabildiğim içindir. Belki de Egeli olduğumdandır Akdeniz bölgesine karşı soğuk ve uzak tutumum, bilemem :))

Şimdilik kısa kısa böyle. Bundan sonra hayatımla ilgili detaya girmeden paylaşımlarıma devam edeceğim inşallah..
Mmmhh özlemişim buraları bea! :)

Sevgilerle :))