28 Ekim 2014 Salı

yine kapkara!...


Yetmedi mi hala?
Alınmadı mı ders?
Bu kadar mı "ucuz" sizin için??!!
...
.
.
.
.
.
Rabbim mucizene tanıklık etmeyi nasip eyle, babaları, eşleri, oğulları yuvalarına döndür sağsalim inşallah! 🙏

Kadınlar & Erkekler


Kadınlar ve Erkekler-Bruno Bozzetto paylaşan: ilgilibirbilgi

Bu videoya bayıldım. Kadınları ve erkekleri eğlenceli bir dille karşılaştırmış :)

27 Ekim 2014 Pazartesi

What I learned about being a blogger :)

Tamam uzun bir ara oldu, kabul. Ama bu uzun aradan ziyade bloggerın beni soğutması da söz konusu! Zira sürekli saçma sapan sorunlar çıkarıyor başıma. Şimdi de alan adıma geçişte sıkıntı yaşıyorum. Ayrıca izlediğim bloglar yine azalmış..vs.. Neyse direniyorum.
Bakalım tam dönüş yapmayı başarabilecek miyim?: )

Bloggerlık hakkında ne mi öğrendim? :)


- being creative, to not repeat yourself...
- to not postpone the life.. when you keep a diary, it tells you off that you skip things that is important to you and also, that the time flies!
- well, then we can also say that it taught me how to use time effectively.
- to strike up friendships with people, that you speak the same language with, no matter in which land or city. people with different interests, proffessions or positions, different perspectives..
- to look at the mirror.. not that I did not before but I'm sure you know what I mean!
- having a vision about how to express yourself. to find out your own perception and to convey them with words and pictures.
- being kind to other people and most important, to compliment! we all know that sometimes -even the closest friends- avoid to compliment, which is sad actually..
- that the information is endless and truth is relative. so, I have also learned to philosophize a little bit! 
- getting a goal and working hard to achive it

25 Ekim 2014 Cumartesi

Osho - Felsefe

Merhaba :)
Keyifli bi cumartesi olsun herkese. Dışarıda deli gibi yağmur var. Bereket yağıyor. Ama dilerim pazar günü de sürmez bu yağışlar.
Bu aralar hem pek çok kitabı birden okuyorum, hem de iki etamini aynı anda yapmaya çalısıyorum.
Osho geçti elime, altını çizdiklerimden bir kısmı sizlerle paylaşmak istedim.
Sevgiler :)


Bir sorunu kabul edersen kaybolur,ve eğer o sorunla bir çatışma yaratırsan, SORUN giderek büyür.
O yüzden her şeyi neşeyle ve coşkuyla yap.
Her şey bir DUAya dönüşsün.
HATA yapmaktan korkma!Hata yapmaktan korkarsan hiç ilerleyemezsin, yaşamı kaçırırsın.Hata yapmak, hiçbir şey yapmamaktan iyidir… 
Eğer düşmanından KORKAR ve kapını kilitlersen,DOSTunun da girmesini engellersin.. 
Olumsuzluklar seni rahatsız etmesin.
Bir MUM yakabilirsin ve KARANLIK kendiliğinden kaybolur.

~Osho~

23 Ekim 2014 Perşembe

GDO . Yemezler!

GDO Nedir?

GDO, yani Genetiği değiştirilmiş organizma, bir canlının genetik özelliklerinin insan eliyle laboratuar ortamında değiştirilmesiyle elde edilir. GDO, dünyamız ve canlılar üzerinde yapılan tehlikeli bir deneydir.  GDO'lar genellikle bir canlı türünün doğal hayatta sahip olmadığı bir özelliğin bir başka canlıdan gen aracılığıyla aktarılmasıyla elde edilir. Örneğin mısıra zehir salgılayan bir bakteriden gen transfer edilerek mısırın böcek öldüren zehir üretmesi sağlanır.

GDO'lar hangi amaçla üretilir?Dünyada yoğun biçimde kullanılan GDO'ların %99'u sadece 2 özellik taşır:

1) Böcek öldüren zehir içermek.

2) Yabancı otları yok eden kimyasal ilaçlara dayanıklı olmak.


Böylece tarlalarda fütursuzca zirai ilaç kullanılabilmektedir.

En çok hangi türlerin genetiği değiştirilir?Mısır, soya, kanola ve pamuk dünyada ticareti yapılan GDO'ların %99'unu oluşturur.

GDO'lar bütün dünyada kullanılmakta mıdır?Hayır! Dünyada 192 ülkenin 167'sinde GDO'lu tarımsal üretim yapılmamaktadır.

GDO'lar açlığa çare midir?Hayır! Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası'nın öncülüğünde 300 bilim insanı tarafından hazırlanan ve Türkiye'nin de imzaladığı Dünya Tarım Raporu, GDO'ların verim artışı sağlamadığı ve açlığa asla çözüm oluşturmadığını açık olarak ifade eder. Zaten mevcut GDO'ların hiçbirisi verim artışını amaçlamamaktadır. 

Hedef sadece ot ilaçlarına direnç sağlamak veya yabancı böcekleri zehirlemektir. Peki öyleyse GDO'lar niye var?
Tohum üreten dev küresel şirketler aynı zamanda zirai ilaç da üretirler. Bu şirketler üretip patentini aldıkları genetiği değiştirilmiş tohumları yaygınlaştırarak kimyasal ilaç satışlarını da arttırmayı hedeflerler. Böylece üreticiler gitgide daha fazla kendilerine bağımlı hale gelirler. GDO'ların dayattığı endüstriyel tarım yöntemlerinden sadece devasa tarım şirketleri kazanç sağlarken, üreticiler, tüketiciler ve doğa büyük zarar görür.

Lego MuamelesiHer canlı, yapı, özellik ve işlevlerinin bir tür kullanım kılavuzuna sahiptir. Bu devasa kullanım kılavuzuna genom diyoruz. Kılavuzu oluşturan ve neyin nasıl yapılacağının anlatıldığı her bir cümleye –veya iş emrine- ise gen adı veriyoruz. Örneğin insan genomu bu tarz 25000 cümleye sahiptir. Canlılar varlıklarını bu cümleler sayesinde sürdürür. Her bir hücremizde ayrı ayrı saklanmış olan bu ansiklopedide tam olarak neler yazdığı ve özellikle cümlelerin birbirini nasıl etkilediği ise insanlık için büyük ölçüde bir muamma.

İşte genetik mühendisliği GDO'ları bu sırlarını tam olarak bilmediğimiz kullanım kılavuzu içerisinde değişiklikler yaparak üretir. Genellikle GDO üretiminde yapılan işlem, bambaşka bir canlının kullanım kılavuzundan beğendikleri bir cümleyi alıp mevcut canlının kullanım kılavuzundaki rastgele bir yere yerleştirmeye çalışılmasıdır.

Örnek vermek gerekirse, diyelim ki elinizde bir standart mısır, bir de böcek öldürücü zehir salgılayan bakteri var. 
Diyorsunuz ki “ah keşke bu mısır da böyle zehir salgılayabilse!” İşte bu noktada genetik mühendisleri devreye giriyor.

Genetik mühendisleri bu bakterinin kullanım kılavuzundan zehrin salgılanmasını sağlayan cümleyi bulurlar. Sonra bu cümleyi kitabın içinden keserek çıkartırlar ve mısırın kullanım kılavuzunda rastgele bir yere koymaya çalışırlar. Bu aşamada kılavuzun (veya iş akışının) bütünlüğünün bozulmasını, dışarıdan eklenen cümle ile kılavuzdaki diğer mevcut cümlelerin birbiriyle çelişip çelişmemesini ise pek dert etmezler.

GDO'lu ÜrünlerÜlkemizde şu ana kadar 3’ü soya 13’ü mısır olmak üzere toplam 16 GDO çeşidinin ithaline izin verildi. Bu GDO türleri yem amacıyla kullanılmakta.

 GDO’lu yemlerle beslenen hayvanlardan elde edilen süt, peynir, yumurta, et gibi temel besinler ne yazık ki doğrudan soframıza gelmekte. Üstelik etimizin, sütümüzün, yumurtalarımızın etiketlerinde hayvanların GDO’lu yem ile beslenmiş olduğuna dair hiçbir uyarı yok. Halkımızın tercih hakkı da, güvenle beslenme hakkı da elinden alınmakta. Üstelik bu durum yasalara da aykırı. Çünkü yasa, tüketicilerin tercih hakkının ortadan kalktığı durumlarda GDO’ların ithalatına izin verilmeyeceğini söyler.

Mevcut 16 ve izin bekleyen 13 çeşit yem amaçlı GDO’ya ilaveten soyadan mısıra, şeker pancarından kanolaya gıda üretiminde kullanılacak 29 farklı GDO çeşidinin başvurusu şu anda değerlendirme aşamasında.

GDO’lardan üretilecek olan mısırözü yağı, kanola yağı, mısır şurubu, mısır nişastası, soya lesitini gibi mamüller neredeyse satın aldığımız tüm paketli ürünlerin içinde bulunabilmekte. Tehlike çok büyük, bu tehlikeye dur diyecek zaman ise çok az! Eğer GDO’ların ithalatına bugünden dur demezsek yarın çok ama çok geç kalmış olacağız. Sofralarımızın ve sağlığımızın GDO’larca işgal edilmesini engellemek için sen de şimdi imza kampanyamıza katıl, GDO’lara dur de!

GDO'nun Sağlığa Zararları
• GDO'lar öldürücü alerjilere neden olabilir.

• GDO'lu yemler, hayvanlarda antibiyotik direncini artırır, antibiyotiklerin etkisini azaltır

• Çoğu GDO'nun içerdiği böcek öldüren toksinlere hamile kadınların kanında ve fetusunda raslandı.

• İtalya'da yapılan bir bilimsel araştırmada marketlerden alınan her 4 sütten 1'inde GDO geni parçalarına rastlandı.

• GDOların salgıladığı böcek zehirinin tamamının insan sindirim sisteminde parçalanmadığı ortaya çıktı.

• GDO ekim tarlalarında kullanılan yabani ot ilaçları, memeliler için toksik etki ve insanlarda hormonal dengeyi bozma riski taşıyor.
GDO'nun Çevreye Zararları

• GDO üretimi, süper dayanıklı böcek ve yabani bitki türleri yaratır. Bu türlerin varlığı ekosisteme ve tarıma büyük tehdit oluşturur.

• GDO'lar tozlaşma yoluyla doğal türlere bulaşarak biyoçeşitliliğe zarar verir.

• Zehir salgılayan GDO'lar, kelebekler gibi zararsız canlıların ölümüne neden olur.

• Zehir salgılayan GDO'lar zehirlerini köklerinden toprağa geçirirler. Zaman içerisinde bu zehirlerin birikimi çevre için tehlike içerir.

lütfen siz de GDO'nun zararlarının bilincinde olun. Sorumluluk sahibi bir anne, baba, eş, abla, kardeş olarak katkıda bulunun. Bir imza ile destek verin. GDO'yu hayatımızdan, sofralarımızdan çıkaralım. Zehir yemeyelim!

20 Ekim 2014 Pazartesi

Her şey sende gizli...


Az önce Hamide'nin blogunu okudum. Ne güzel de yazmış:)
Hiç unutmayayım diye, dönüp bakayım diye müsaadesiyle Can Yücel'in satırlarını burada da paylaşmak istiyorum. Hatta şiirin tamamını.
Ama muhakkak yazısını siz de okuyun, TIK TIK  :)



Yerin seni çektiği kadar ağırsın 
Kanatların çırpındığı kadar hafif.. 
Kalbinin attığı kadar canlısın 
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç... 

Sevdiklerin kadar iyisin 
Nefret ettiklerin kadar kötü.. 

Ne renk olursa olsun kaşın gözün 
Karşındakinin gördüğüdür rengin.. 

Yaşadıklarını kar sayma: 
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; 

Ne kadar yaşarsan yaşa, 
Sevdiğin kadardır ömrün.. 

Gülebildiğin kadar mutlusun 
Üzülme,
Bil ki ağladığın kadar güleceksin.

Sakın bitti sanma her şeyi, 
Sevdiğin kadar sevileceksin. 

Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer.
 
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.

Bir gün yalan söyleyeceksen eğer 
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. 

Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret 
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın..
 
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın 
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. 

Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın 
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. 
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin.. 

İşte budur hayat! 

İşte budur yaşamak,
bunu hatırladığın kadar yaşarsın. 
Bunu unuttuğunda,
 aldığın her nefes kadar üşürsün...
 
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun.
 
Çiçek sulandığı kadar güzeldir. 
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli. 
Bebek ağladığı kadar bebektir.
 
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin,
bunu da öğren;
Sevdiğin kadar sevilirsin...

Can Yücel





16 Ekim 2014 Perşembe

Masking / Packaging / Deco Tape çılgınlığı

İnternette dolaşırken gördüm aman Ya Rabbi ne eğlenceli bantlar var öyle elin yabancısında! Dibim düştü :)



















Ben hepsine ayrı ayrı bayıldımm :)  Ya siz?
 ★    














14 Ekim 2014 Salı

Takıntılı mıyım? Yok yea!

Düşündüm de takıntılı mıyım ben acaba?
Değilim gibi sanki ama öyleyim gibi de bilemedim:)
 Neyse ben bi anlatayım da ona göre siz koyun teşhisi. :)

Kimi buna batıl inanç diyo, kimi alışkanlık, hastalık, saplantı, anneden kalan bişi, kimi takıntı diyor. Oluyor yani. Olmasa saçma olur çünkü. Neyse benim de var. Bazen çok uç noktada olabiliyor ama var yani bazı hassasiyetlerim.
 Napayım beni ben yapan şeyler aslında belki de bunlar:)

Hmm uyum ve düzen konusunda takıntılıyım. Çok derli toplu bir insan değilim ama düzene dikkat ederim. Her şey olması gerektiği yerde olsun isterim. Ortalıkta kıyafet, eşya vesaire olursa yada gardırobun sürgülü kapağı tam kapanmamışsa uyuyamam. İlla kapanacak o kapak.

Çantamı yere koyamam, koyana mani olurum, koydurmam, dayanamam. Neden bilmiyorum ama sokakta, arabada, evde nerede olursa olsun o çanta yere değmeyecek arkadaşım. Değdiği anda içi boşaltılır, iki kez makinede yıkanır, düzgünce kurutulur, mümkünse ütülenir, ancak öyle kullanılır. Aksi takdirde gözden çıkarılır. Bereketi kaçıyor bir kere. Bir de pis o yerler ya! Kimbilir kimler ne ayaklarla basıyor. Iyyy!

Mesela yere konmuş plaj çantası, piknik sepeti, alışveriş çantası hatta hiç yere konmamış olsa bile market poşetlerini de asla ve asla koltukların, sandalyelerin, masaların üstüne koydurmam. Anca girişte, holde durabilirler. Takıntılıyım işte, koymayın kardeşim ya!
Kokular konusunda aşırı hassasım. Hele o ter kokusu. Tütün ve kir kokusunu, yemek kokularını saymıyorum bile... Deniz kıyısında, sıcak bir tatil kasabasında büyümüş oluşumdan ötürü o ter kokularına maalesef çok denk geldim. Mevsim, yazları sıcak ve kurak, hatta öldürücü derecede sıcak oluyordu. Bu sebeple terlemeler de çok oluyor. Gerçi şu an da tatil kasabasında yaşamıyorum ama aratmıyor maşallah buranın kokuları, orayı! Ben günde 2 kez bluz veya elbise değiştiriyorum, klima olsa bile.. Titizim biraz. Napayım.

 Ama bu sıcakta dışarıda çalışanlara, kliması, vantilatörü olmayanlara, yolda 5 dakika bile yürümesi gerekenlere Allah yardım etsin. Etsin de bir de koltuk altı roll-on u versin ya! İnsan kendi kokusunu almaz mı? Hadi aldın diyelim. Rool-on un, kolonyan falan da yok.. Gir bir lavaboya, biraz peçeteye sabun sür, siliver biraz.. Ama öyle dolaşma!  Hele ki o kolunla asla ve asla 90 derecelik açı yapma. Kaldırma, indirme o kollarını lütfen. Rica ediyorum, lütfen. Dolmuşa, metrobüse binmek ölüm gibi yazın, cidden dayanamıyorum :(

 Aşağılamıyorum asla kimseyi, belki parası yoktur, belki suları kesiktir vesaire vesaire ama olmuyor ya. Dayanamıyorum o ter kokusuna. Hele o tütün, izmarit, kültablası gibi kokan, sakallarını yıllardır yıkamamış, aralarında yemek artıkları kalmış, koltuk altları rengarenk olmuş, ileşş gibi kokan amcalar var ya yolda, yanımdan geçmeyin lütfen. 
Tshirtünüzü, gömleğinizi değiştirmeyi bile bilmiyor musunuz ya? Marifet mi o halde sokaklarda gezmek? Burnunuz mu tıkalı, gözünüz mü kör o lekeleri görmüyorsunuz? Farkında da değilsiniz nasıl bir halde olduğunuzun, gevrek gevrek gülerek utanmadan bi de karı kız kesiyosunuz. Ayıp yaaa. 
Ama sorulduğunda "elhamdüllillah" diyorsunuz. Ee hani dinimizin temizliğe verdiği önem? Hani abdest? 5 vakit?  En olmadı temizlik imanın yarısıdır falan?

Bir de saçıma sinen kokular.. Yemek, şehir, mekan kokularını geçtim de saçıma sigara kokusu sinmişse hiçbir parfüm paklamaz beni. O kokuyla yatamam, yaşayamam illa yıkanmam gerekir. Hele sigarayı bıraktıktan sonra sigara kokusundan tiksinmem de çoğaldı. Patronum sigara içtikten sonra benim masamda telefonda konuştu diye başta ahize olmak üzere her yeri sildim, kolonyaladım. Ter ve tütün kokusuna dayanamıyorum. Tahammülsüzüm. Ya benim hamileliğim hiç çekilmez bak düşündüm deee.. Ooof!

Yemek kokusuna gelince. Hani o apartmanlar havalanmaz bi türlü, günlerce soğanlı yağlı yemek kokar ya.. Hadi koksun. Kokacaksa soğanlı yemek koksun ama balık, ızgara falan kokmasın ne olur. Yapmayın şunu apartmanda yaa.. Lütfen fırında yapın, bakın kokusuz ızgara alın demiyorum, fırında alüminyum folyo kullanın bari, ne olur!.

Evde lahana, karnıbahar pişirtmem, pişirilirse uzuuuuun bir süre eve giremem. Allah'ın gücüne gitmesin ama çağrıştırdıklarına dayanamıyorum anca kokusu geçince yiyebiliyorum ya da ızgarasını. Balık zaten evde pişiremem.

Doktorun biri bi gün demişti 'sen de köpek burnu var diye' Az nefes alabiliyormuşum burnumdan ama kokuları en keskin haliyle hissedebiliyormuşum. Çok çekiyorum şu koku konusunda..

Yastık kılıflarımı en fazla haftada bir değişirmem gerek, el ve yüz havlum ve saç havlumu da. Başkasının kullandığı havluya, beze, süngere dokunamam. Hele yatağımı, yastığımı kimselere vermem. Başkası yattıysa ben yatamam. Başkasının kullandığı çatala bıçağa temas edemem. Aynı bardaktan içemem. Annem bile olsa. Bir tek kocacımla aynı bardaktan, pipetten içebiliyorum, bir tek ondan tiksinmiyorum, tiksinmedim hayatım boyunca. Diş fırçalarımız hariç her şeyi kullanabilirim onunla.  Maşallah! Allah nazardan saklasın bizi! :)

Bir de sarı bez ve mutfak süngeri takıntım var..
Şu an kendi evimde yaşıyorum ama eskiden üniversitede evde kalırken tek başıma da olsam, arkadaşımla da kalsam, mutfağa dokundurmazdım. Her gün silerdim o tezgahı sarı cifle. İlla pırıl olacak.Üstü kirlenmemiş bile olsa ne malum gece böcek gezmediği, sinek konmadığı? Hı?

Ocağı sildiğim bez ayrı, fayansı / tezgahı sildiğim bez ayrı, bulaşık yıkadığım bez ayrı olacak. Masa sildiğim sarı bez de ayrı. Kurulama yaptığım bezi başka şeye dokundurtmam. Belki kulağa çok geliyor ama düzeni bildikten sonra hem içim rahat oluyor hem daha temiz olduğu kanısındayım. Öbür türlüsü mümkün değil.

Annemin evinde süngerlerine kolay kolay dokunamıyorum. Alt tarafı sünger değil mi? Hayır değil işte. Annem de olsa o kullandı. Ona da bulaştırdım her işin bezi ayrı politikasını, o da özen gösteriyor ama yok dokunamıyorum onun kullandığına. Hastayım, evet.
Dedim ya üniversitede de dokundurtmazdım mutfağıma. Temizlikçi gelip pür-i pak yapmıştı mutfağımı ama ardından da ben silmiştim. Şişe şişe Ace, Domestos, Cif harcarım, içim acımaz bol kullanıyorum diye. Deterjana, temizlik malzemesine verilen paraya acımam yani. Evet takıntılıyım bu konuda.

Hele bir de o mutfak bezleriyle başka şeyleri silip sonra bir de geri tezgaha, yerine koyanlar var. ona tahammül edemiyorum işte. Mutfak bezi kardeşim o, hadi ocağa,masaya, tezgaha ayrı bez kullanma ama bari mutfaktan başka yere de kullanma o bezi. Offff...
Neyse...
Kısaca o mutfak, fayans, tezgah hep pırıl olacak, cif kokacak. Aynı şey tuvalet için de geçerli. Her daim temiz, mis gibi olacak.

Bir de mutfak önlüğü ve saç sorunu vardır ki mutfakta bir şey yapacaksam, bandanam yoksa bile saçlarımı sıkı sıkı tuttururum. Annemin saçları çok döküldüğü için bu bizde de saplantı haline geldi. İçinde kıl, tüy olan bir şey aynen dökülür yada o kısmı alınıp sokak hayvanlarına verilir. Tahammül edemem. Hele bir restoranda rastlarsam sorun çıkarırım ya da nazikçe iade ederim. Adamın el kıllarının benim köftemde işi ne? Eldiven icat edildi sonuçta di mi!

Yerleri sildiysem bastırmam, kuruyana dek kimseyi oradan geçirtmem, tozu, uçuşan şeyleri hiç sevmem, varsa rahat edemem. Ellerimi kremledikten sonra kolay kolay hiçbir şeyi yağlı yağlı ellemem. 

Hele heleee aynama ve bilgisayar ekranıma dokunulmasından, parmak izi ve leke bırakılmasında hiiiiiiiiiiiiiiiiiç haz etmem. Çok fena çemkiririm.

Dışarıda tuvalete giremem. Girmek zorundaysam oturamam. Artistik jimnastik hareketleri ile tuvaletin hiçbir noktasına çıplak elle değmeden ve vücudumun hiçbir yerini değdirmeden işimi halletmeye çalışırım. Sifonu kendi mendillerimle çeker, kapıyı falan hep onlarla açarım. Mümkünse dışarıdaki wc lerden peçete, mendil bile kullanmam. 
Hele o otogarlarda, şehirler arası mola yerlerinde kabusumdur o tuvaletler. Musluğa bile çıplak elle dokunamam.  Defalarca tuvaletimi tutmaktan hasta oldum, ama akıllanmam da. Mikroptan hasta olmaktansa sistit olurum daha iyi!

Kıyafet konusunda; kolay kolay çiçekli,desenli, kareli, şekilli, baskılı şeyler giyemem. Çok nadirdir karışık renkli veya desenli şeyler giydiğim. Desen bile olsa kendi kıyafetinde renginde olmasını tercih ederim. Onun haricinde illa uyumlu olacak giydiklerim. Saatlerce seçemem, tam uyumu kafamda yakalayamazsam giyemem. Giyersem rahat edemem, hemen eve dönmek isterim. Sanırım biraz da meslek hastalığından kaynaklı bu durum ama ojelerimin bile bir şekilde kıyafete uymasına özen gösteririm. Kırmızı oje sürmüşsem pembe renk giysi giymem mesela.

Bir kere giydiğim çorap ve çamaşır illa ki aynı gün kirliye gider, cidden çok mecbur değilsem asla giyemem bir daha. Etekler, pantolonlar için o kadar acımasız değilim ama bluzlarda ufacık bir koku varsa bile aynen çamaşır sepetini boylar. Çamaşırları iyice silkelemeden asmam, gömlek, bluz, ceket tarzı giysileri illaki askılarla asarım, mandallamam. Hem düzgün kurumuş oluyor hem de ütülerken can çekişmiyorlar. Ya da ben çekişmiyorum :) Yazın zaten çok zor yapılıyo o ütü. Oyyy.. 
Her şeyi, örtüleri, havluları düzelte düzelte asarım.  İç çamaşırlarımı balkona asmam gerekiyorsa asla çamaşır teline değil, ayrı bir yere, balkonun en alt köşesine, görünmeyecek uçmayacak yere asarım. 
Ütü yaparken yastık kılıflarını, çarşafları hep zemin olarak kullanırım. Böylece onlar da ütülenir, Sonra yımışacık olurlar, uyurken güzel kumaş hissedilir. Ütünün içine çeşme suyu koymayı tercih etmem. Muhakkak kaynamış su olacak, en azından kaynamaya yakın. Hem daha rahat ütüleniyor hem de daha temiz oluyor.

Bir şeyi tam yapıp yapmadığım konusunda takıntılıyım. İlla dönüp kontrol edeceğim. Aynı anda pek çok şeyi birden yapmak zorunda kaldığım ve biraz balık hafızalı olduğum için unutma ihtimalini ortadan kaldırmaya çalışırım. 
Kapıyı kilitleyip kilitmediğimi neredeyse her gün defalarca kontrol ederim. Geri döner bakarım, bakamazsam gidemem, gittiysem dönerim. İlla kontrol ederim ancak öyle evden uzaklaşırım. Ocak, kettle, çay makinesi kullandıysak, kapattığımı bilsem bile hiç üşenmem onca merdiveni tekrar çıkar içimde gram şüphe kalmasın diye bir daha bakarım. Yalnız yanımda koca varsa bunların kontrolünü ona bırakırım. Ona kendimden daha çok güvenirim. Ama yine de çaktırmadan bir kez daha üstünden geçerim:) 

Böcek ve hırsız korkum var. Pencere açık uyuyamam, aralık bile bırakamam. Ya böcek girer ha hırsız. Kapı kilitli değilse de uyuyamam. Evde tek başıma bile olsam o kapı kilitli olacak. Çünkü olur da hırsız girerse ya odaya giremeyecek ya da odadan çıkamayacak. Orada kalacak. Ağzım açık uyumaktan çok korkarım, sanki ben uyurken memleketin tüm böcekleri yatağımın altındaymış gibi gelir. ilk fırsatta ağzıma doluşacaklarmış gibi tırsağım. Tedirginim.O yüzden altını görmediğim yatakta uyumak o gece benim için her tür kabusa davet çıkarmak demek:)

Ha bir de yatakla ve örtülerle sorunum var ki ayaklarımı koyduğum yere yüzümü süremem, başımın değdiği yere, yastığa oturmam. Oturanı doğduğuna pişman ederim. Yatak örtüsünü hep aynı yönde sererim, karışırsa tüm nevresimi baştan değiştiririm. Üstünde herhangi bir koku varsa zaten uyuyamam :))

Ay bir şey diyeceğim. Galiba daha çok var ama ben yazmaktan yoruldum. Buraya kadar sabredip de okuduysanız plaket neyim hak ediyorsunuz hakikaten helal olsun! Ben kendimden sıkıldım yazarken, siz okurken sıkıldınız mı?

Napayım ama ben de böyleyim :) Böyle mutluyum :) Daha fazla yazmaya utandım yeminle. Hadi derse döneyim ben.:))
Öptüm.
Sevgilerle! :)

11 Ekim 2014 Cumartesi

Kömürsüz Kal Ama Evlatsız Kalma!

İyi uykular ülkemin kör, sağır, dilsiz, aç insanları!
Nasıl boyuyorlar gözünüzü. Nasıl kandırıyorlar iki kuruşla, iki kelamla.
Yapmayın, etmeyin artık!.
Sinirliyim. Gerginim. Her şehit haberinde sırılsıklam gözlerim. Korkuyorum. Dua ediyorum.
Millet sözde Facebook'tan bangır bangır dünyayı kurtarıyor, kötülüklere, yolsuzluklara karşı geliyor ama iş 'gel birlik olalım, sesimiz duyuralım'a gelince 'yok abi, benim iş var'a varıyor.

Susmaya devam et Türkiye.
O kadar güzel uyuyorsun ki, uyandırmaya kıyamıyor, uyutmaya devam ediyorlar!
Ve sen uyudukça, arada az biraz ağladıkça, dolan cepler, artsın eksilmesin diye dolmaya devam ediyor canım yurdum!!!

Kime sorsam, 'ben o iki kişiden biri değilim' diyor.  Ve birileri halaaaa 'Birkaç Mehmet için!' çözüm ÜRETMEYE YANAŞMIYOR!

Daha çok evlat ölsün, daha çok can yansın, onlara ne? İsterse ülke bölünsün. Onlar paçayı yırttıktan, koltuğu sağlama aldıktan sonra. Oğulları bedelli mi yapmış? Yolsuzluk mu yapmış? Askerlik yapmamış mı? Sana ne? Sen kömürünü, bulgurunu aldıktan sonra ne konuşuyorsun.
Oraya zarfı atarken aklın neredeydi? Sus, otur şimdi aşşaaaa! Yiten evlatlarının ardından ağla. Ya da dur ağlama. 'Canı feda olsun, bi oğlum olsa onu da gönderirdim' de. Hah afferin!

Daha kaç ev ağıt yakacak? Kaç evde analara ağlayacak? Kaç evlat daha gidecek?
Geride kaç gözü yaşlı nişanlı, sevgili, kardeş, abla, yeğen, evlat bırakılacak?
Feda olan canınız maalesef Vatan'a değil..
Keşke Vatan uğruna feda olsaydı o evlatlar.
..k yolunda değil.
Günah....
Bu kadar vebali nasıl ödeyecekler.
Şu an bu satırları yazarken bile ağlıyorum.
Belki çirkin, belki devrik yazıyorum ama tanımadığım o 10 askere, onlar için ağlayanlara ağlıyorum. Ve diğerlerine.
Allah'ım, yüce Rabbim, başka ocaklara ateş düşürme kurban olayım.
Askerlerimizi evlerine, yuvalarına, analarına, eşlerine sağ salim kavuştur. Vatanımızı, milletimizi, dirliğimizi bozma.
Uğruna zamanında nice kanlar dökülmüş bu toprağı bölmelerine müsaade etme. Güç ver, kuvvet ver, en önemlisi akıl ver bize. Ne olur ya Rabbim! Amin!

Canilerin, oyunbazların, çıkarcıların, yiyicilerin, ahlaksızların, çok bilmişlerin, satıcıların içlerine biraz olsun Allah korkusu, evlat sevgisi yerleştir Allah'ım!

Uyumaya devam et canım milletim. Kömürün de var di mi? Üşümezsin. İyi iyi.
Ha bir de sınırdakilerin, doğudaki evlatlarımızıni askerlerimizin bizi GURURLA koruyabileceğini sanmaya da devam et ki huzurla uyu güzel pofuduk yatağında. Tamam mı?






içimden geldi, huzurum kaçtı, gözümden yaşlar düştü, yazdım. Rahatsız oluyorsan okumazsın hatta takip listenden de silersin. Hiç önemli değil. 
Ama önce gencecik yaşında, daha 20sinde toprağın altına konan zavallılardan rahatsız ol.
Umarım oluyorsundur da...

10 Ekim 2014 Cuma

küçük bir not..

Kısa bir süre sonra http://monabeille.blogspot.com adresimden yayın yapmaya devam edeceğim. Zira bu alan adı, dns ayarları vesaire meseleleri beni çok sıktı. Blogger zaten başlı başına sorunlu, bir de onu özel dns e taşımak sürekli hatalara ve gereksiz zaman kayıplarına sebep oluyor.
Uzun lafın kısası blogumun adresini yazarken .org uzantısı ile bulamazsanız şaşırmayın :)
monabeille.blogspot.com dan devam ediyor olacağım ;)

Sevgiler :)

evet çok önemli!


Bi de böyle şeyler var ya Rabbim..

9 Ekim 2014 Perşembe

Bana bunlarla mı geldiniz? Vol. 2 :)

Daha önce istatistiklerimi  paylaşmıştım. Bir güzel gülmüştük :)
Bu yazımdakiler, uzuuun zamandır bekliyor taslaklarımda. Değerlendireyim dedim. Daha da var yazılacak aslında ama şimdi bu idare etsin bu bi dursun burada :)

Haydi başlıyorum :)

updo : Komut anlaşılmadı. Tamam.

özcan deniz gelinlik : giymedi merak etme :)

sarimsaklamak : Hımmm. Şimdi ben ne diyeyim buna. Valla böyle bir yazı yazmadım ki ben :) 
Ama 'şu yoğurdu sarımsaklasak da saklasak sarımsaklamasak da mı saklasak' demiş olabilirim. Olmayadabilirim :)

aktifry pişirme yağı : Öncelikle o 'actifry' yağının cinsini soruyorsanız Actifry'ın kendi kaşığı ile 1 kaşık ayçiçek yağı yeter de artar bile :)

fayriye ciddi arkadaslik : Ama artık yaa! Bu biraz ileri mi olmuş? Arkadaşlık sitesi mi burası? Tövbe!

düğün saclari kuru topuz: Ben de seni seviyorum bacım. (!'^+%&!!????)

ruzgara topuk : giydirilmez. Bak yeni bir atasözü bile oluşturabiliyorum arama sonuçlarınızla:)

sivri burun : kişinin burnumu sivri olsun ayakkabısının burnu mu canım?

burunlu topuk : İşte bu bitiş düdüğü.

sıkı topuk sıkı topuk? Sıkı topuz? Topuklarına sıkayım? Nedir?

fahriye evcen deri : Hmm hanım kızımızın tatlı, yumuşak, ipeksi bir derisi olabileceği şüphelerim dahilinde.. Tövbe ya! Sana ne!! Yüzesin mi geldi kızcağızın dersini?

en tatli kiz bebek kiz bebek : İki kere yazınca daha mı güzel sonuç veriyor google?

duvar fotograflari facebook: O ne ya? Zaman tüneli fotoğrafı, kapak fotoğrafı, profil fotoğrafı neyse de duvar fotoğrafı ne ola ki?? Hangi duvar?

corap:penti : evet doğru tercih :) Çabuk kaçıyor ama piyasadaki en iyisi bu :)

gelin bası duvaa : Duvaadan duvaaa çarpa çarpa bi duvaa takamadınız şu geline yaa!

yaprak dokumu necla : Fahriye Evcen canım o. Blogumla gizli reklam yapıyorum sanki bu kıza ya! Ne Fahriye Evcen'miş arkadaş. Herkes onun peşinde:P

yastık dikmek zor mu: Hayır değil elbette:) İstemek başarmanın,  başlamak da bitirmenin yarısıdır derler. Bir yerlerde tutorialler olacak, buluver, hemen başla. Haa sonra bize de göster ama bakalım nasıl olmuş :)

sebamed haline dream : Vah vah ya yazık kıyamam. Nooolmuş? 

tüm alyansların modelleri: Burada gel vatandaaaaaaş! Canım yok hemen heveslenme. Hepsi burada değil elbette. Ben ara ara gözüme takıldıkça paylaşıyorum blogumda. Alyans seçmek zor iş bilmem mi. Hele de eşinizle aynı zevkleri tutturmakta güçlük çeken tipik kararsız terazi burcuysanız. 

duvaklı çiçek : Af buyur?

kırmızı mutfaak kase: Ben de mutfağımı kırmızı renklerde detaylarla şenlendirdim de bu "mutfaak kase" nasıl bir şey acaba? Bize de anlatır mısınız?

kısa kedi: Kalmadı canım. Uzun verelim? Kırmızısı, moru, mavisi de var, hatta kar beyaz Pino var. Siz hangi renk tercih edersiniz? 

pembe kedi: Ahh üstteki soruma cevabendi değil mi bu? Oh lala. Onu da ben yedim. Malum pembe b.k bulsam severim, o derece delisiyim :)

pentinin selulit çorabını deneyen varmıı : Var canım, ben. Bir de o soru eki olan 'mı'yı ayrı yazarsak lütfen. İmla ve yazım kurallarına hiç dikkat etmiyorsunuz, hiiiiiiç! :)

fahriye evlen : Hayyy! !'^+%>#$½  Küfür geliyo bak!!

nisanimiz kırmızı kapak : mı oldu herkese? Neden kırmızı peki? Haydi elaleme kapak olmuş onu anladım da neden kırmızı? Ben oradayım.

kitaplık agac dakarasyon: dAkArasyon nedir Allasen? Sonuç alabildin mi bu aramayla? Google sana demedi mi 'bunu mu demek istediniz caaanım?' diye?

giydim pembe toto topuklu: Afferin sanaaa! Nasıl bir şey acaba o toto topuklu? Bizi de aydınlatır mısın rica etsem?

cib bicagi : Vallahi anlamadım. Kötü bir şey olsa gerek? Annem kesici aletlerden, ateşten ve Ampulden uzak dur der de hep!

sivri burun gelin to : Hmmmm. Cümle yarım mı kalmış yoksa araya İngilizce preposition (edat) mı koymaya çalışmışlar? Gelinin burnu mu sivri? Ayakkabı mı o? Sivri burunlu gelin mi? Cadı mı yoksa o? Nasıl yani? 'To' ne demek? Nereye? Sivri Burun gelin ayakkabısı mı aradın? Neden? Burası ayakkabıcı mı? Ayyyy...

kaynanamı severim : Ayy ne güzel. Ben dee :))

bordo kapı şekli : Şimdi de google görsellerdeyiz anladığım kadarıyla. Silüet desek veya desen, daha kolay buluruz gibime geliyor 'bordo kapı şekli'ni. Değil mi? :)

kalpli bıçak: düşüncesi bile güzel geldi kulağa. Bulursanız rica ediciiiiğim bana da link verir misiniz?

rüyada elma soymak : Bu yazıyla bana nasıl geldiğinizi anlayamadım ama yemedim içmedim sizler için araştırdım. Rüyada elma görmek ne şekilde olursa olsun, talihinizin her işte yaver gideceğini ifade edermiş. Hele ki soyuyorsanız, ohoooooo :)))

soyun fahriye: Aaa olmaz, ayıp diye bir şey var. Daha da bir şey demiyorum artık! Ne bu arkadaş. Kaliteyi düşürmeyi bırak, neye çevirdiniz be blogumu! Heaaaayyttt! Burada Fahriye Evcen'e sesleniyorum; 'kızım, yolda yürürken dikkatli ol maazallah, sapığın çok bak yavrum diyeyim ben sana!'

2014 yılının en güzel çeyizleri: benimkiler:P Apar topar, alelacele hem de :) yok bee.  Yanlış adres caanım!

5li alyans takımları: Höh! O ne ya? Hakikaten var mı öyle bir şey. Dur bakayım...

kız başı : erkek sonu. ? Nedir o bacım?

kizil sac renginden dönülebilirmi : Hangi renge tam olarak? Sarıya zor dönülüyor, koyu renklere geçiş daha kolay. Bir de yine ikaz etme gereği duydum, soru eki olan 'mi'yi ayrı yazabilir miyiz lütfen!

çizme te pembe: Seni tanıyorum! Daha önce de çok gelmiştin sen! Kimsin kuzum Allasen?  Yaklaşık 7 aydır bu aramayla geliyorsun benim bloguma. Merak ettim, ne buluyorsun? :)

Ayy şimdilik bu kadar çünkü tatil dönüşü evde bir yığın iş, ütü, çamaşır vs var. Bir de bunlar yetmezmiş gibi teslim bekleyen işler  :/ Taslaklarımda daha çok arama var ama diyeyim ben size :)) Bir ara daha uzun yazarım hepsini, bolca güleriz olur mu? :)
Bu arada sizde neler var? Yazsanıza gülelim :)

Sevgilerle! :)